İkasd Facebook İkasd Twitter İkasd Instagram İkasd Youtube İkasd Vimeo English

M.Kamil Dürüst "Geçmişin İhtişamı ve Hüznü… Endülüs" İKASD Fotoğraf Koleksiyonu Sergisi


BBGM Sanat Galerisi / İstanbul..
10 - 14 Aralık 2014 M.Kamil Dürüst'ün 1970 / 1990 yılları arasında yapmış olduğu Endülüs araştırmaları ve 1992 yılında Diaspora'nın 500. yılında IRCICA da gerçekleştirdiği Endülüs konfreransı ve araştırmalarından oluşan GEÇMİŞİN İHTİŞAMI VE HÜZNÜ…. ENDÜLÜS sergisi Oleİstanbul 1.Flamenko Festivali kapsamında Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezinde gençler ile buluşuyor.

M.Kamil Dürüst

Müslüman Araplar İ.S. 711 yılında İspanya’ya geçip fethettiklerinde, buraya El-Andalus ismini vermişlerdi. Biz Türkler Endülüs olarak kullanmışızdır. İspanyollar ise Andalusia olarak kullanmaktadırlar.

İslam medeniyetinin zirvesi olan Endülüs İ.S. 711’den 1492 yılına kadar 781 yıl süren hayatı ile muhteşem bir devlet olarak tarihe mal olmuştur. Müslümaların, doğudan getirerek Endülüs’te oluşturdukları medeniyetin, kültür ve sanatın Avrupayı’da aydınlattığı ve Batı medeniyetinin oluşmasında önemli tesirleri olduğu kabul edilmiş bir hakikattir.

Pekçok batılı araştırmacı ve yarın ittifak ettikleri husus; Araplar’ın İspanya’ya getirdikleri bir milletin yüceliği, adaleti, ilmi, irfanı, çalışkanlığı ve zarafetleri idi. Ayrıca, getirip yetiştirdikleri yeni ürünlerle toprağı, okullarla eğitimi, teknikleriyle mimariyi ve sanatı, adaletleri ile de sosyal hayatı zenginleştirmişlerdi.

Halifeler, ilim adamlarının ve ilmin koruyucu idiler. Prensler Batılının kaba davranışlarına karşılık; incelik, zarafet ve hoşgörü örnekleri sergiliyorlardı. Temizlikleri ise dini inanışlarının gereği idi. Halife sarayları, üstün bir sanatın, estetiğin eşi bulunmayan harikuladeliklerini arz ediyordu. Çiçekçilik, bahçe ve peyzaj mimarisi konusunda hiçbir millet Endülüs’ün seviyesine ulaşamamıştı. Bu sebeple Müslümanların bu haslet ve başarıları onların çok gerisinde olan fanatik Hıristiyanlar tarafından kıskanılmıştı.

Ancak, tarafsız bilim adamları yapılan araştırmalarla, hakikatleri ortaya çıkarmış, Müslümanlara ve medeniyetlerine yapılan haksızlıkları cesaretle kınamış ve yayınlamışlardır.

j.Antoin Conde ‘Historie de la Domination Arabe en Espagne’ İspanya’da Arap Hükümranlığı Tarihi isimli eserindeki, bir pasajda şöyle yazıyor: ‘Gırnatan’ın Katolik krallar tarafından fethinden sonra 1492’de İspanya’nın her tarafından toplatılarak getirilen kitaplarla kurulan, insan yakma sehpalarında bu eserlerin alevler içinde yakılması ve inanılması güç bir ilim katliamıdır. Çağdaş tarihçiler imha olunan bu kitap sayısının bir milyondan fazla olduğunu kaydediyorlar.’ Dr. Gustav Le bon ‘Civilisation des Arabes’ Arap Medeniyeti konulu kitabında: ‘İspanya’nın yüksek tabakasını, aydınlarını ve sanayicilerini oluşturan iç milyon Arap Müslüman öldürüldü ve İspanya’dan sürüldü. Sekiz asırdan beri Avrupa’yı aydınlatan bu medeniyet ebediyen söndü.’

Gırnata’da yapılan restorasyonlarla kurtarılmaya, ihya edilmeye çalışılan Elhamra Sarayı, Kurtuba’da ki İslam aleminin en büyük Kurtuba Camii, İşbiliye(Sevilla)da ki Alkazar ile kule niteliğindeki muhteşem minare ve benzerleri milyonlarca meraklı turist tarafından geziliyor ve büyük takdir topluyor. Ey Endülüs! Seni, madde hünerleri ile İslami ruh marifetlerinin bir sentezi olarak tarih oluşumunun, geçmişinin ihtişamı ve hüznü ile hatırlıyor ve anıyoruz.

ENDÜLÜS

Bugünkü Endülüs (Andalucia) bölgesi Kâdis (Cadiz), Mâleka (Malaga), Gırnata (Granada), İşbîliye (Sevilla), Elmeriye (Almeria), Velbe (Huelva), Ceyyân (Jaen), Kurtuba (Cordoba) şehirlerini içine almaktadır. Tarihte ise “Endülüs” 711- 1492 yılları arasında İber Yarımadası’nda Arapların etkisi altında bulunan bölgelere verilen isimdir. Başkenti Şam’da olan Emevi Devleti 7. Yüzyılda Kuzey Afrika’nın tümünü eline geçirmişti. Buradan sonra gözler İber Yarımadası’na çevrilmiştir.

İslam Fethi

711-716 yılları arasındaki Arap fethi, İspanyollar için hiç beklenmedik bir olaydı, buna karşın Araplara göre İspanya’nın fethi uzun soluklu genişleme sürecinin sadece bir safhasını temsil etmekteydi.

Araplar bölgeyi fethettiğinde bu bölge Vizigotların elindeydi. Müslümanlar tarafından böylesine kolaylıkla fethedilen İspanya iç zayıflıklarıyla boğuşuyordu. Vizigotlar ilk olarak 414 yılında İspanya’ya girdiler ve ülkenin kuzey doğusunu yani bir Roma eyaleti olan Terrakunensis (Tarraconsis)i işgal ettiler. Bundan sonra değişik siyasi düzenlemeler yapmak suretiyle hakimiyetlerini sürdürdüler.

Köylüler zor bir hayat sürmekteydiler, fakat hür insanlar da temel haklarından mahrum olduklarını düşünüyorlardı. Bu nedenle hoşnutsuzluk had safhadaydı. Halkın çoğu Müslümanları kurtarıcı olarak görüyor ve ellerinden geldiğince onlara yardımda bulunuyordu. Özellikle Vizigot hâkimiyetindeki şehirlerin durumu Roma dönemine göre daha kötüleşmiş ve şehirler birçok imtiyazlarını kaybetmişlerdi. Roma’nın çöküşünden sonra bir ekonomik gerileme yaşanmıştı, Vizigotlar da ekonomiyi düzenlemekten uzaktı.

Çoğu tacir olan Yahudilere de sert bir tavır takınılmıştı. Krallar kiliseyle yakın işbirliği içindeydi, kiliseye bağlı otoriteler psikoposların dini görüşlerin de etkilenip Yahudilere düşman gözüyle bakıyorlardı. Özellikle 693 yılının acımasız konsey kararları Yahudilerin fiilen ticari faaliyetlerini sürdürmelerini imkânsız kılıyordu. Bu baskılar sonucunda Yahudilerin birçoğu Kuzey Afrika’daki dostlarıyla ittifaka girdiler. Müslümanlar Vizigot ordusunu bir kez hezimete uğratınca Yahudiler de güçlerini müslamanlara yardım etmekte kullandılar.

Müslümanlar 711- 716 yılları arasında akınlara başladılar. İlk önemli Müslüman kuvvetleri 711 yılının mayıs ayında Güney İspanya’ya ayak bastı ve savaş sonunda Müslümanlar kesin bir zafer kazandılar. Bu zafer, Vizigot krallığının merkezi teşkilatını çökertti. Direnişler vardı ancak daha çok mahalli veya bölgesel kalıyordu. Tarık bin Ziyad, İspanya kapılarının kendisine açıldığını çok erken fark etti ve Vizigot kralı Rodrigo'yu ağır bir yenilgiye uğrattı. Vizigot krallığı parçalandı ve bütün İber yarımadası kısa bir süre içinde Müslümanların eline geçti.

Araplar İber Yarımadası’ndaki yeni topraklarını Endülüs olarak adlandırdılar. Bu isim yarımadanın sadece Müslüman hâkimiyetindeki kısmı için kullanılıyordu. Bu adın kullanıldığı bölge zamanla küçüldü. Modern kullanımda Endülüs XIII.-XV. Yüzyıllar arasında Müslümanların oturmuş olduğu son bölge olan Güneydoğu İspanya bölgesine atfedilmektedir.

Emeviler ve Endülüs

Endülüs’te Emevilerle palak bir dönem başladı. Kurtuba, Bağdat ve Kahire’den sonra üçüncü büyük bilim merkezi haline geldi. Halkın büyük bir çoğunluğu okuma yazma biliyordu. Şiir, nesir, ve müzikte önemli eserler verildi. Şehircilik ve mimari kültüründe döneminin önüne geçti. Bu parlak döneme karşın 10. yüzyılda içte ve dışta tehditler oluşmaya başladı. Mısır’da kurulmuş bir devlet olan Fatımiler kendilerini halife ilan ettiler. Böylelikle İslam dünyasında ayrılıklar başladı. Böyle karışık bir ortamda tahta geçen III. Abdurrahman 929 yılında kendisini halife ilan etti ve kişisel yetenekleriyle, devlet adamlığı vasfıyla Endülüs’ü yeniden zirveye taşıdı.

Mülûkü't-Tavâif (Beylikler) Dönemi (1031-1090)

Hilafet her ne kadar 1031 yılına kadar devam ettiyse de Endülüs’ün siyasi birliği 1090 yılında çözülmeye başladı. 1031 yılında son Endülüs Emevi halifesi III. Hişam’ın ölmesiyle Endülüs toprakları çok sayıda küçük bağımsız devletçiğe bölündü. Bu da Hristiyan saldırılarını arttırdı. Müslümanlar Reconquista hareketinin farkına varınca kendilerini Hıristiyan işgaline karşı korusun diye Kuzey Afrika'da (el-Mağrib) bir imparatorluk kurmuş olan Murâbıtlar'ın hükümdarı Yusuf b. Taşfîn'den yardım istediler. Yusuf yarımadadaki İslam varlığını tekrar harekete geçirmek için seferlere başladı. 1091 yılında Kurtuba ve İşbiliye artık onun denetiminde idi. İşte bu olay İspanya’da Murabıtlar döneminin başlangıcı olarak ele alınabilir.

Berberi İmparatorluklar: Murabıtlar

Bütün Müslümanların menfaatine uygun olduğu için Yusuf Endülüs’ü kendi hakimiyeti altında birleştirmeye davet edildi.

Bu Berberi hanedanlığı gücünün zirvesinde uzun süre kalamadı. Yönetimde uyumsuzluklar baş gösterdi. 1118 yılında Sarakusta’nın Aragon kralı I. Alfonso tarafından ele geçirilmesiyle birlikte çöküş başladı.

1145’te İspanya’da Murabıt döneminin fiilen sona ermesinin ardından karışıklıklar başladı. Bu dönem Endülüs’ün yaklaşık 1170’te Muvahhid hâkimiyetine girmesine kadar devam etti.

Muvahhidler Dönemi

1145’te Murabıtlar denetimi kaybettikten sonra, hatta 1147’de Muvahhidler başkent Marakeş’i zaptettikten sonra da Endülüs’ün durumu belirsiz idi.

Muvahhid İmparatorluğu’nun kurucusu Abdülmü’min, Tunus’la Trablus’u kendi toprakları arasına dahil ettikten sonra 1162’de İber Yarımadasına geniş çaplı bir sefer hazırlığına girişti.

1223’te ölen Muvahhidi halifesi arkasında hiç erkek evlat bırakmamıştı. Bu yüzden taht kavgaları ortaya çıktı ve bu da Endülüs’ü Reconquista’ya karşı direnişini zayıflattı. Bununla birlikte Kuzey Afrika’da Muvahhid İmparatorluğu varlığını bir şekilde sürdürmekteydi. Endülüs'te Muvahhidler'in hâkimiyeti, 1238 yılında İbnü'l-Ahmer'in Endülüs topraklarına hâkim olmasıyla bilfiil, 1242 yılında Halîfe Abdülvâhid er-Reşîd'in ölmesiyle ise şeklen de sona ermiştir.

Gırnata (Granada) Sultanlığı (1232-1492)

1479 yılında Kastilya-Leon Kraliçesi I.Isabel ile Aragon Kralı II.Fernando'nun evlenmesiyle İspanya birliği sağlandı ve Hıristiyan yayılması hızlandı. Sonuçta 2 Ocak 1492 tarihinde Gırnata'daki son Müslümanlar da teslim olmak zorunda kaldılar ve böylece Müslümanların İberya Yarımadası'nda 881 yıl süren siyasi varlıkları sona ermiş oldu.

Müdeccenler ve Moriskolar (1492 - 1610)

Müdeccen, Reconquista savaşları sonucunda kaybedilen Endülüs topraklarında Hristiyan işgali altında yaşamak zorunda olan Müslümanlara verilen isimdir. Morisko kavramı ise Büyük Endülüs topraklarından Müslümanların son kalesi Gırnata’nın 1492’de düşmesinden sonra burada kalan müdeccen Müslümanlar için hristiyanlar tarafından küçümseme ve aşağılama ifadesi olarak kullanılmıştır. İspanya kralı III. Felipe 22 Eylül 1609 tarihli bir fermanla 1610-1614 yılları arasında Müdeccenleri İspanya'dan kovdu. Çoğu cami, kümbet, medrese, köşk, saray ve eşsiz yapılar yıkıldı veya tahrip edildi. Müslümanlar kadın, çocuk farketmeksizin katledildi veya İspanya dışına göç etmeye zorladı. 300.000 kadar Müdeccen vatanlarını terkettiler. ..
İKASD - İstanbu Kültürlerarası Sanat Diyalogları Derneği
© 2015 - 2019, Tüm hakları saklıdır.